Peyk İrfan Alış ile Hamiyet Müzikali Üstüne

Beatsommelier

Beatsommelier ailesi olarak Peyk’in yeri bizde çok başka. Dokunduğunuz türler, şarkılarınızdaki hikayeler, ele aldığınız tarzları başarıyla yerine getiriyor olmanız bizi çokça etkiledi. Örneğin ben sizi bir yerden grunge’a yakınsıyorum ama tür olarak odağınız neresidir sorusuyla başlayayım.

Peyk İrfan

Biz aslında hiçbir zaman bir türe yakınsamadık ama tabi dönem dönem etkilendiğimiz türler değişti ve kendi yaratım süreçlerimizde bu türleri kullandık.Yani aslında bir sound derdimiz hiç olmadı ama kendi sesimiz oluşurken çokça yerden etkilendik ve hiçbirisinde de çakılı kalmadık. Mesela alaturka sesleri de sıkça kullandığımız şarkılarda bile Rock’a yakınsadık. Örneğin “İçimdeki İz”’i Alaturka kaydettik. Çünkü o şarkının öyle kaydedilmesi gerekiyordu. Onun kaydını Teslim Olma albümünden dinleyebilirsiniz. Mesela bir diğer Alaturka kaydımız “İstanbul”du. O şarkıyı da Alaturka kaydetmiştik ve çok değerli müzisyenler çaldı. Örneğin Göksun Çınar, perküsyonlar ekledik, darbukalar, örneğin Mardin davulu kullandık. Hasan Saltık’ın fikriydi.

Beatsommelier

Hasan Saltık çok kıymetli bir isimdi, ışıklar içinde uyusun. Kalan Müzik ile Türkiye müziğine çok büyük katkısı oldu.

Peyk İrfan

Çok erken kaybettik, çok üzücü ve büyük bir kayıp. Kalan Müzik Türkiye’deki - özellikle etnik ve lokal- müzisyenlerin  Dünya’ya taşınmasında bir köprü olmuştur. O gerçek anlamda bir prodüktördü. Müziği düşünmek ve hissetmek konusunda bir müzisyen kafasına sahipti. Normalde albüm çıkaran çoğunluk zevat bunu düşünmez ama Hasan Saltık birçok kayda sebep olmuş bir adamdır. Özellikle Erkan Oğur’u, İsmail Hakkı’yı zorlamıştır üretim yapmaları için. Zorlama dediğim de şöyle, kapı açmak aslında. Ben mesela Erkan Oğur ile ilgili onun konuşmalarını dinlerdim ve o müzisyen saygısını çok hissederdim. Onu velinimet olarak görürdü. Biz de görürdük ama biz müzisyeniz biz görürüz. Prodüktörler müzisyenlerden pek anlamazlar ama Hasan anlardı ve o çerçeveden saygı gösterirdi.

Ben iddia ediyorum birçok müzisyenin üretiminde ateşleyici bir güç olmuştur. Hasan’ın çok meşhur bir bürosu vardı. Her gittiğimizde en az 20 kişi orada olurdu farklı sanat ortamlarından sadece müzik de değil. Yer, içer, konuşur sohbet ederdik. Orası bir buluşma noktasıydı. Ben orada 2 yıl kadar bulunduğum için o atmosferi çok net hatırlıyorum. O büro benim için bir okul oldu. Bir gidiyorum örneğin Cahit Berkay orada, yanında da Settar Tanrıöğen mesela. Ya da İlk filmini, “Sarmaşık” ı çeken Tolga Karaçelik gibi örnekler çoğaltılabilir. 

Hasan ayrıca büyük bir arşivciydi. Müzik kütüphanesinin enginliği TRT’de bile yoktur. Hasan’ın vefatından sonra mirası çocukları ve karısı devraldı. Onlar da şimdi o mirasa başarıyla sahip çıkıyorlar. Örneğin Neşet Ertaş’ı tekrar gündeme getiren adam Hasan Saltık’tır, bütün hakları da ondadır. Neşet Ertaş’ın değerinin bu ülkede teslim edilmesini sağlayan adamdır Hasan Saltık.

Neşet Ertaş o dönem Almanya’da, Hasan yanına gidiyor. Senin kayıtlarını yeniden ele almak istiyorum yetki verirsen diyor. Neşet ilgilenmiyor ilk başta. Almanya’da kendi derdinde. Düğüncülük yapıyor çoğu zaman. Bunlar büyük adamlar, büyük hikayeler. Türk halkı için devasa katkılar yapmış ve bu katkıları yaparken de işin ticari tarafına hiç bakmamış isimler, anlamıyorlar çünkü o işlerden. Peyk olarak aslında biz buraya yakınız. ticari yanından çok kaçmışızdır bu işin. Üretimimizi yapalım, kimseye bir borcumuz harcımız olmasın şeklinde bir bakışımız var. Bir grup düşün mesela müzikal işine giriyor ve onu tamamlıyor, maddi tarafına bakmadan ve kendisindeki bütün maddiyatı aslında yatıracak kadar da cesur şekilde.

Beatsommelier

Şöyle söyleyeyim. Sizi radara almamla birlikte başlayan  bende bıraktığınız etkiyi daha açık bir şekilde ifade etmek istiyorum. Sanki alt tarafta bir konu var ve farklı yollardan bu konu dile geliyor. O noktada da aslında türlerin ya da kalıpların pek de bir önemi kalmıyor. Bu konunun bir parçası farklı bir ses ile, bir diğer parçası ise başka bir tarz  ile  anlatılabiliyor. Netekim son çalışmanız olan Hamiyet müzikali de aslında bu bakışı doğruluyor. Alttaki kurumayan töz kalıp olarak bu sefer bir müzikal şekline bürünüyor. Ne düşünürsünüz?

Peyk İrfan

Hamiyet benim çocukluğumun hikayesiydi ve çok özel bir oyun. Çünkü Işıl Kasapoğlu’nun uzun yıllar sonra heyecanlandığı bir müzikal oldu, desteğini bir saniye bile esirgemedi.. Semaver Kumpanya’yı kurdukları zamandan bu yana aslında ilk başlarda çok aktifken sonra tiyatro mefhumunun diziler vb. ile kolay tüketim maddelerine dönüşmesine müteakip o da biraz elini eteğini çekmişti ama Hamiyet’i dinleyince gerçekten çok heyecanlandı. Bizim gibi tiyatroda ya da müzikalde amatör bir müzik grubu olarak yanına gittiğimizde gerçekten bizi anladı ve bu halimizi de çok sevdi, kanıksadı. Biz hatta Işıl abinin yanına gitmeden önce yapımda büyük zorluklar yaşamaya başlamıştık. Biraz da zor bir durumdayken yanına gittik. Onun Hamiyet’ten haberi vardı. Deniz Madanoğlu’nun yazdığı senaryoyu da okuyunca kafasında tam olarak oturdu ve severek bu işin içinde olacağını söyledi bizlere.

Benim aslında Hamiyet ile ilgili ilk amacım uzun bir şarkı yapmaktı, ilk çıkışı oydu bu müzikalin. Bu hikayenin başlangıcı da esasen benim için on yıllara dayanıyor. Hamiyet’i yazmak fikri yıllardır kafamda vardı ve bir gün yapacağım diyordum kendi kendime. 

Beatsommelier

Gençlik dönemlerinde de mi kafandaydı abi? Yoksa sonrasında mı bir fikir olarak yeşermeye başladı?

Peyk İrfan

Hayır, gençlik yıllarımda öyle bir fikir yoktu. Hamiyet benim için unutulmuş bir insandı. Çocukluğumdan çok iyi hatırladığım ve sonra birden unuttuğum bir hikayeydi. Yıllar yıllar sonra, e tabi iş güç hayat, koşturuyoruz, Hamiyet’i unuttum. Hamiyet’in kendisi bir gün çıkageldi bana. Bir rüyayla geldi, daha doğrusu kabusla. Hamiyet’e çocukken ben iyi davranmadım. Hamiyet’i hiçbir zaman sevmedim, Hamiyet’ten kaçtım, eve gelmesini istemedim. Ondan korkuyordum. Akli dengesini yitirmiş bir kadındı, ürkütücüydü..

Ama sonra Hamiyet birden geri geldi. 20’li yaşlarımdaki dönemlerimde Hamiyet’in dramını anladım ben. Hay Allah dedim ve geçtim, yine oralı olmadım. Müziğe başladığım yıllarda da Hamiyet’i hiç düşünmemiştim ama 40’lı yaşların ortalarına doğru bir gün Hamiyet dank diye geri geldi o rüyayla. Dönemiyle, ruhuyla her şeyi ile geri geldi ama en başta suçlulukla geldi. Hamiyet’i merak ettim sonra ne oldu bu kadın diye. Ailemi aradım, “Hamiyet rüyama girdi, nedir ne değildir anlatın” dedim. Hamiyet öldü dediler tabi. Baraka gibi bir yerde tutuşturmuş evi sobayla öyle yanmış gitmiş korkunç bir şekilde. Nasıl öldüğünün çok da bir önemi yok zaten yaşamadı ki. Hamiyet’in çocukları da vardı onları da merak etmiştim.

Beatsommelier

O dönem mahalleli mi destek veriyordu Hamiyet’e?

Peyk İrfan

Destek veriyordu ama kısıtlıydı tabi. Bir erkek bir kadına yardım ederken laf olmasın söz olmasın isterdi mesela. Mahallenin kadınları da yardım ederdi ama kısıtlıydı yani. Evden kovulan bir kadının hayatı bir erkeğe göre çok daha zordur. Bir de çocukları var bu kadının, bir anne. Ömrünün sonuna kadar da çocuklarına bağlılığını yitirmemiş ama akli dengesi bozuk bir kadındı. İşin özeti korkunç hüzünlü bir hikaye bu.

Beatsommelier

Neden kovulmuş Hamiyet? Ne olmuş?

Peyk İrfan

Hamiyet yavaş yavaş akli dengesini yitirmeye başlayınca kocası demiş ki bu kadından ne anne olur ne de karı demiş. Hayat çok sert yaşandı. Kişinin gaddarlığı demeyelim de hayatın kendisi de gaddar. Deli bir kadınla yaşamak da kolay değil ki. O adama da saldıralım da, ne bileyim. İşçisin, paran yok, alt sınıfsın, hayat sert ve bir kadın var evde akli dengesi yerinde değil. Yemek yok, çocuklar ne olacak?

Beatsommelier

Hamiyet çalışmıyordu değil mi?

Peyk İrfan

Hayır çalışmıyordu ama bizim hikayemizde bir işçi. Deniz Madanoğlu’nun tekstinde Hamiyet çalışan bir kadın.

Beatsommelier

Peki İrfan abi 12 Eylül’ün Hamiyet’e dokunuşu ne sence? Hem gerçek Hamiyet’i ele aldığında hem de kurgunuzda?

Peyk İrfan

Her şeyden önce 12 Eylül benim babamın hikayesidir.. Benim çocukluğumdur ve hayatımı mahvetmiştir. 12 Eylül bizi aile olarak sefalete sürükledi. Harika para kazanan bir işçi sınıfı iken birden sendikalar gitti ve ben çocuk işçi oldum. Sert bir şekilde düştük. İşçilere acımadılar. Kenan Evren’in bir lafı vardı, “benden bile çok maaş alan işçi var” diye. Kenan Evren, lafı uzatmaya çok gerek yok, aşağılık bir herifti. Mesela Kenan Evren gibi askerler ordunun başını da yaktılar. Halk ile orduyu birbirinden soğutan yegane figürdür. Aslında bugünün yönetim sistemlerini de onlar yarattılar. Onlar o kadar kötü olmasaydı halk böyle kurtarıcılar aramayacaktı. En başta örgütlülüğü yok ettiler, sendikaları yok ettiler. Şu anda barınma sorunu var, gıda sorunu var, grev yok, işçi sınıfı tamamen savunmasız, koyu bir teslim oluş hali söz konusu. İşçi sınıfı kendine düşman olmuş, kendinden kurtulmanın peşinde. Ama hiçbirinin farkında olmadığı şey bunların hepsi 12 Eylül sonucunda oldu.

Hamiyet’te bunu anlatıyoruz biraz da. Gerçek sendikaları, işçinin hakkını savunan. Sendikalar yaşamsaldır ve bu sömürü düzeninin bitmesinin tek çaresidir bana göre.

Beatsommelier

Bir taraftan da 80’leri düşününce, bütün Dünya’da (özellikle İngiltere eksenli) yaşanan o sendikasızlaştırma hareketlerini ele alınca sanki bütün Dünya’nın gittiği bir yön varmış da Türkiye’de oraya savrulmuş gibi geliyor abi, katılıyor musun?

Peyk İrfan

Katılmıyorum,  bence Dünya’nın hiçbir yere gittiği yok, bu yanlış bir tarih okuması. Arap Baharı vardı, ne oldu mesela? Bu tip grand hikayeler insanlara medya yoluyla verilen hikayeler. Hikaye aslında şu: Bu ülkede bir Atatürk vardı ve o tam bir liderdi. Hayatı boyunca savaşlara girmiş çıkmış ve öldüğünde hiçbir mal varlığını hiçbir mirasçısına bırakmamış hakiki bir devrimciydi. Nesi varsa memlekete bırakıp gitmiş bir adamdı. Onun arkadaşları da devrimciydi. Yanlışları da olabilir tabi. Dönem sertti, ve bir şeyi yıkıp yeniden yapıyorsun. Okuma yazma oranı düşük, cahil bir halka bir şeyleri değiştirmeleri için motivasyon vermen gerekiyor. Bu da liderlik ile ilgili bir şeydir. Problem şurada başlıyor, biz onun yerine bir şey koyamadık. Köy enstitüleri, sendikalar, bunlar hep ileri adımlardı ancak devamı gelmedi ne yazık ki. 70’li yıllarda 60’lı yıllarda işçi sınıfının direnişi vardı mesela. Onların hepsini yok ettiler 12 Eylül darbesi ile. O darbe tamamen işçi sınıfına yapıldı. Sendikaları kapat, taşeron sistemine geç, işçileri dilenci haline getir, Devlet’i bu dilencileri besleyen kuruma çevir, bütün olayı buydu o darbenin. Şu anda 14 milyon insan Devlet yardımları ile hayatlarını sürdürebiliyor düşünebiliyor musun? Dilenen bir ahlağın da hak ve hukuk son gündemidir maalesef, işte böyle bir noktaya geldik bugün. Neden halkın yardıma ihtiyacı olsun ki aslında? Sendikası olsa grevini yapar, hakkını savunur. 

Zenginleri biz “Gamsız Öküz’de anlattık. “Zenginmişim, vermemişim, fakirmişim, almamışım..” Şimdi zenginler de anlatır hani, işte böyle tutumluyum şöyle yardım severim falan. Mesela zengin dindarlar vardır. Aslında İslam’da baktığında zekat kavramı çok kıymetlidir. Malının 40’da 1’ini zekat vermek zorundasındır, hatta bundan kaçamazsın da. Ama hale bak ki Allah’ı kandırdığını zannediyor. Kısacası orada da kapitalizm dini söylemlerin arasına saklanarak gelmiş esasında. Mesela bir tane fakir tarikat lideri var mı? Maalesef yok.  İslam’ın da maddeleri var, Sosyalizmin de ama aynısı sosyalizm için de geçerli, o sistemde de elit bir sınıf yaratılmadı mı? Bizim derdimiz aslında ideoloji vb bağımsız eşitsizliklerle.

Bütün bu kakafoni içerisinde ise işçi sınıfının tek çaresi vardı, örgütlenmekti o da. Bu örgütlülüğü elinden aldığında işçi sınıfı dilenciye dönüştü. Ben başlıklara inanan bir insanım. Bu hikayedeki güçlü başlık da şudur: Neden fakir bir tarikat lideri yok? Tek soru ben buna cevap istiyorum. Neden fakir bir politikacı yok? Bu soruların cevaplarını bana net bir şekilde versinler. Çünkü hepsi sermayenin adamı ve işçi sınıfının bir şeyler yapmasını istemiyorlar çünkü işçi sınıfı dilenci olsun istiyorlar. Devletten yardım alan 20 milyon insan Devlet ile ilgili fikirlerini söylerken korkar. 

Hamiyet’de biz işte Türkiye’deki lokal durumu anlatıyoruz. Taşeronlaşma dönemine odaklandık ve onun yansımalarına aslında.

Beatsommelier

Ağzına sağlık abi, hepsine katılıyorum. İşin müzikal boyutuna geçecek olursam belki de biraz alakasız da kaçacak ama 80 sonrası çürüme bende bir yerde arabesk müziği de hatılratıyor. Hamiyet müzikalinde arabesk var mı?

Peyk İrfan

Yok, olmadı. Orjinal Hamiyet politik bir kadın değildi ama biz onu politik bir kadına çevirdik. Aslında her yok oluş hikayesi politik bir olaydır ve nedeni politiktir. Hamiyet’in kapının önüne konulması, yok olması tamamen politik bir şeydir. Bariz bir şekilde işçileri sefilleştirdiler, sendikaları yok ettiler, bariz bir şekilde dilenci haline getirdiler ve çaldılar, yağmaladılar.

Beatsommelier

Hikayede koca bir yerde resmediliyor mu? Resmediliyorsa hangi detayları var?

Peyk İrfan

Koca zaten karısını evden kovan ve en yakın arkadaşını satan birisi hikayede. Kendi devrimini satan birisi. Çünkü taşeronlaşma olduğunda sermayedarlar emekli astsubayların yanı sıra  işçi sınıfından adamları alıp bu Şirketlerin başına patron gibi gösterdiler. Koca ekonomik yapıları 99’şar kişiden oluşan Şirketlere böldüler ve her birinin başına da işte Hamiyet’in kocası gibi insanları yerleştirdiler. Mesela tek bir Şirket altında yönetilen 5.000 kişilik bir fabrika onlarca yeni şirkete bölündü sırf sendikal haklar tesis edilemesin diye. Yani taşeron sistemi sendikayı bitirdi. Bunun sonucunda kanunlar devamlı delindi, işçi sınıfının kazanımları yok edildi. 80’li yıllarda işçiler fakirleştirildi, öyle 10 yılda da değil, hemen fakirleştirildiler, 2-3 yıl içinde bütün kazanımlarını kaybettiler. Sermaye palazlandı, mafyalaşma arttı çünkü rant başladı. Bu rant eşit dağılamadı, Devlet kurumu ele geçirildi, kanunlar değişti ve şu andaki duruma gelmiş olduk, biz kaybettik. 

Hamiyet bu hikayeyi de anlatıyor. 12 Eylül ile ilgili bir hesaplaşma da diyebiliriz.

Beatsommelier

Peki hikayenin girişi optimist sonu mu felaketle bitiyor yoksa hep aynı duygu durum üstünden mi yürüyor?

Peyk İrfan

Hamiyet tam bir melodram. Ufak bir ümide bile yer yok ama korkunç sürprizleri de olan ve müzikleri çok güçlü bir müzikal. Şu ana kadar 1.500 kişi seyretmiştir oyunu ve ağlama oranı o kadar yüksek ki. Çünkü onların hikayesi bu esasen, ağlanacak çok da fazla sebep var doğrusu.

Beatsommelier

Hele artık iyice beride kalmış o unutulan haksızlıkları da gün yüzüne tekrar çıkarttığınız zaman..

Peyk İrfan

Tabi, öyle unutuluyor ki o acı veren anılar ama kaçamıyorsun işte hüzünden. 12 Eylül’den beri o hüzünden kaçmaya çalışıyoruz başka başka şeyler bulup ama kaçamıyoruz. Diziler, maçlar, tüketilecek, sorunları erteleyecek  bir sürü şey. Hamiyet’te bunu yapmıyoruz biz. Hamiyet’i izleyen kimse kaçamıyor.

Beatsommelier

Asil ve sağlıklı bir melodram olarak çınlıyor kulakta.

Peyk İrfan

Çok rahatlatıcı ve insanı bir şekilde kendi dünyasına götüren ve orada yargılamadan, gerçek duygularını provoke eden bir oyun. Tam bir melodram, melodramın dibi diyebilirim. 

Hamiyet aslında var olmayan bir şey yapıyor bu oyunda. Hamiyet’in hayali arkadaşları var. Pazaryeri sinekleri diye bir grubu var hayalinde yaşattığı. Hamiyet bunalıma girdiğinde, aklı başında olmadığı zamanlarda, zora düştüğünde bu hayal kahramanlarına kaçıyor. 

Beatsommelier

Sizin hikayenizde de biraz müziği kaçış alanı olarak görmek var mı? Yani kötü anlamıyla kaçmaktan bahsetmiyorum, ağırlıklar üst üste gelince bir nevi sığınma alanı olarak. Hamiyet’in bu özelliğinin sizin hikayenizin bir yansıması olup olmadığını deşmeye çalışıyorum da.

Peyk İrfan

Yok, ben müziği bir kaçış alanı olarak görmedim hiçbir zaman. Böyle bir alan olarak görsem zaten şarkı sözlerinden falan bu kadar dikine dikine yazmazdım, aksine mücadele alanı olarak gördüm, hala da öyle görüyorum. Fakat sığınma olarak evet bir yerde benzeşiyoruz, rahatlatması bakımından.

Bir toplum bölüşme mefhumunu kaybettiğinde ortaya çıkan resim içler acısı olur. Sefalet ise bölüşülemeyen bir şeydir. Birileri düşer, diğerleri devam eder. Orada ne kadar toplumsal yardımlaşmadan falan bahsedilse de sokağa düşen bir kadının hayatı kayar. Hamiyet’in başına da bu geldi. Toplum onu yok etti ve bu gerçek bu hikaye. Biz de bunu anlattık. Fakat Hamiyet’i sıradan, kendi dünyasında olan o kadını biraz daha değiştirdik. Oyundaki Hamiyet’te ben de varım, Deniz Madanoğlu da var, benim ailem de var, başka hikayeler de var, onları ekledik, bir dönem yarattık. Hamiyet hayali arkadaşları ile müzik yapmak isteyen bir kadın oldu ama o değildi realitede. O biraz bendim, ama Hamiyet’in karakterinde resmettik. 

Ben hep politik birisiydim, çocukken de öyleydim. 15 yaşında sonra özellikle politik yönüm daha da ağır basmaya başladı, çünkü ben çocuk işçiydim. Başıma ne geldiğini erken fark ettim. 

Beatsommelier

Ne işler yaptın İrfan abi?

Peyk İrfan

Alimünyum doğrama, pimapen işleri yaptım, çıraktım 13 yaşında. Sonra meslek lisesine gittim. Fabrikalarda çalıştım askere kadar. Hep işçi sınıfını gözlemleyebilme fırsatım oldu kendim de dahil. Çalıştığım fabrika az evvel anlattığım taşeron sistemi ile yönetiliyordu, o gözlemlerimi orada edindim. Bu durumu çok iyi bildiğim için, fabrikada çalışmak nedir, sendika niye lazımdır bunları çok iyi biliyorum. Şu an sen sorgusuz sualsiz kovuluyorsun mesela Türkiye’de. Avrupa’da şutlayamazlar ama, öyle kolay değil o işler. Neden, çünkü sendikalar çok güçlü.

Beatsommelier

Peki bugünün kontekstinde Hamiyet olsaydı nasıl birisi olurdu? Başına neler gelirdi? Bunlarla nasıl mücadele ederdi?

Peyk İrfan

Üçüncü sayfa haberi olurdu. Değişmezdi. Şu an kaç tane kadını vuruyorlar, kaç tane kadını sokağa atıyorlar. Hamiyet hikayesine başladığımızda bilmiyorduk, her insanın aslında bir Hamiyet hikayesi varmış. Hamiyetler o kadar çokmuş ki. Ben bunu anladım. Şu an kafamda iyice oturuyor, Hamiyet aslında bu toplumdaki kadının hikayesi. 

Bu toplumda iki şey yasak gibi. Sanat ve bilim. Hele bu şeyler kadınlara iki kat yasak. Bu toplum bu yüzden fakir bir taraftan da. Bu kadar basit, hikayeyi uzatmaya gerek yok. Din her zaman muktedirlerin kullandığı bir araçtır. Din para ve sermayenin emri altında bir araçtır ve bu çok suistimal edilir bir durumdur. Ama bilim öyle değildir, bilim tartışmaktır, yıkmak yeniden yapmaktır, eleştirel bakmaktır.

Beatsommelier

Senin tecrübe ettiğin ve hikayesinin iskeletini oluşturduğun Hamiyet senaryolaştırma aşamasında ne gibi değişikliklere uğradı? Etkiler ve katkılar ne oldu? Kısaca özetleyebilir misin? Aslında şunu sormak istiyorum. Hikayenin şu anki durumundan memnun musun?

Peyk İrfan

Çok memnunum.  Hikaye başkalaştı tabi ama çok güzelleşti esasen. Hamiyet’i seyreden insanların hiç bir şansı yok, tam bir melodram ve geldikleri zaman etkilenecekler, Hamiyet’ten kaçamaz kimse. İyi bir reji, çok iyi bir tekst yazarı, yönetmen koltuğunda Işıl Kasapoğlu gibi bir tiyatro dehası, Deniz Madanoğlu teksti yazıyor. Peyk gibi bir grup müziklerini yapıyor ve hikayeyi yazıyor ve bunu tekrardan özellikle söylüyorum tam bir melodram. Melodramdan kaçış yok. Bu ülke aslında tam bir melodram.

Beatsommelier

Büyük bir melodram.. Çok büyük acılar yaşandı, yaşanıyor..Oraya bakmamaya da alışmışız bir taraftan, görmemeye alışmışız. Hamiyet’te gösteriyorsunuz değil mi?

Peyk İrfan

Hamiyet inanılmaz bir finalle bitiyor. İzleyenlerin şok olacağı bir final. Tam bir ters köşe. Ve müzik, bir kurtarıcı olarak değil de anlatıcı olarak müzik.. Oyunun her yerinde var. Hamiyet’in müziği çok güçlü. Başı başına zaten her şarkısı ayrı güçlü. O şarkıları sahnede çaldığımızda hikayeyle birlikte oyuncuların da gücüyle Sermet Yeşil var, Aslı İnandık var, var, Esra Kızıldoğan, Sabahattin Yakut, her birinin oyunculukları da inanılmaz güçlüydü. Feride karakterimiz var mesela Ezgi çelik muhteşem oynuyor.Cemil karakterini oynayan Uygar mesela ya da Hamiyet’in kızları, Cansu, Bilgesu her biri kendi karakterlerini şahane resmediyorlar müzikalde. Bu karakterlerin hepsi Hamiyet’in gerçek hikayesinde de var.

Cemil dediğin onu kovan kocası. Hasan Hamiyet’in en iyi arkadaşının kocası ve sendikacı, yani benim babam. Seher onun en iyi arkadaşı, benim annem. Ama bunu tabi biz çok büyük bir sürpriz ile bitiriyoruz. Her şey değişiyor, normal bir hikaye giderken hiç biri o değilmiş başka bir şeymiş. Hayal olan hayal değil, gerçek olan da gerçek değilmiş. Müthiş bir sonla bitiyor.

Ortada Işıl Kasapoğlu önderliğinde çok güçlü de bir reji var. Kasapoğlu bana göre bir dahi. Ona biz çok iyi eşlik ettik. Bizden istediklerinin çok daha fazlasını müzikal olarak verdik ona. Onun da elinde hiç bir zaman Peyk gibi yetenkli bir grup olmamış. O da şaşırdı. Biz de onun yaptıklarına şaşırdık ve böylelikle muhteşem bir oyun yarattık biz. 

Tabi acemiliklerimiz de oldu. İlk kez oynana oyunların oturması zaman alır. Para için de yapmıyoruz bu işi. Bir müzik grubu ilk kez müzikal yapıyor, bu bize yeter. Bir de müzik grubunun kendini anlatan biyografik bir müzikal de değil yaptığımız. Biz bir hikayeyi anlatıyoruz ve bu hikayede bir oyuncuyuz. Orada anlattığımız bir ülkenin hikayesi ve bir kadının hikayesi. Bu kadının hikayesini senaryolaştıran da bir kadın. Ekibin de çoğunluğu kadın. Kostümde, tasarımda hep kadın.

Mesela Cem Yılmazer müzisyen olarak arkadaşımız, ışıklarla o ilgilendi sağolsun ve harika bir sonuç aldık. Büyük Ev Ablukada ekibi hep yanımızdaydı. Büyük Ev Abluka’da zaten bizim kardeş grubumuz. Onlar da bizim gibiler bu konuda. Türkiye’nin en süprizli grubu. Muhteşem bir sahne tasarımcı, kostüm tasarımcı ve ışık tasarımcı bir adam var, Cem. Muhteşem oyuncular bunlar, sadece şarkıcı değiller. Bartu’nun da tiyatroculuğu, sinema bilgisi ve aktörlüğü enfestir. Tabi şarkı yazarlığında da tek geçerim. Ben son albümünü dinledim, çok başarılı bir albüm mesela. 

Beatsommelier

Benim biraz sindirmem lazım galiba. Bir önceki albüm çok hoşuma gitmişse hep onu arıyorum ne diyim, benim eksikliğim, sonra da pişman oluyorum, neden ilk dinlediğimde bu keyfi almadım diye.

Peyk İrfan

Yani şu söyleyeceğim canını sıkabilir kusura bakma ama Türkiye’de müzik dinleyen kitle alışkanlıklarının esiri ve kölesi olur genellikle. Bir köleyle de bir şey konuşulmaz, önce özgürleşmesi gerekir. Büyük Ev Abluka’da her albümü ile farklı şeyler yapan muazzam bir grup. Mesela R’nB^’ye kaymışlar, kimi şarkılarında elektro davullar, vokaller. Risk almışlar yani. Yoksa benim kafam siktirmiş gitmiş demişsin bir kere oradan yürü değil mi? Güneş yerinde her şey yolunda diye de devam ederlerdi ama etmediler, dinleyicileri gibi o tuzağa düşmediler, sürekli kendilerini bozup yeniden yapıyorlar, bu harika bir şey. 

Beatsommelier

İrfan abi hem bize vakit ayırdığın hem de bu muazzam söyleşi için Beatsommelier olarak çok teşekkür ederiz. 10 Ocak’ta Hamiyet oyunundayız, sabırsızlanıyoruz.

Peyk İrfan

Ben teşekkür ederim, sevgiler herkese.

Bloga dön