Hip hop'un 50. Yılı: Derinlerden bir İnceleme

Günümüz müzik piyasasının başat türlerinden olan Hip-hop’un hikayesi nasıl başladı işe bu kısmı anlatarak başlayalım. 11 Ağustos 1973’te Bronx New York’da Cindy Campell tarafından okula yeni başlayacak çocuklar için giysi toplama amaçlı bir parti verilir. Geçtiğimiz sene Christie’s in düzenlediği müzayedede giriş bileti 27.000 $’a satılan bu parti öyle bir partidir ki içinden yeni bir müzik türü çıkar.

Kool Herc’in turntable’ları emanet aldığı partide kayıtlara geçen iki şey vardır. Birincisi partinin çılgınlık seviyesi, ikincisi ise inanılmaz bir ses sistemi. Bu acayip sistemi önünde buluveren Kool Herc uzun zamandır kendi deneyimlediği çalışma metodunu uygulamaya başlar ve soul ve funk plakları ikileyip aynı plakların bir tanesinden ritimsel kesitler alıp eliyle kontrol ederken diğer plağın dönmesine izin verir ve insanoğlu break beat kavramı ile o anda tanışır. Tanışması ile birlikte de partide çılgınlık had safhaya çıkar ve partileyen herkes büyülü bir deneyim yaşadığının farkına varır.

DJ Kool Herc artık gazı almıştır ve her gün başka bir partide boy gösterir. Gitgide New York sathını kaplayan hip-hop çılgınlığı çeşitlenmekte de geç kalmayacaktır. Artık işi başından aşkın olan Herc her zaman yaptığı şarkı arası anonsları bile yapamaz duruma düşer ve tam bu anda sahneye Coke La Rock girer. Temel görevi anonslarla kitleleri coşturmaktır ama iş tabi ki burada kalmaz ve ritimleri base edinerek şarkı sözü yazmaya başlar ve işte karşımızda tarihin ilk MC’si Coke La Rock beliriverir.

New York’un o dönemki Afrikan Amerikan, Karayipler ve Latin Amerikalı sakinlerinin etkilerini tamamen içselleştiren bu yeni müzik türü durmak bilmez. Artık bu akımın peşindekilerinin yeni durağı Cedar Park olmuştur ve yeni isimlerin sahneye girmesine de çok az kalmıştır. Cedar Park’taki yüksek ses ışığa koşan kelebekler gibi müzik tutkunlarını buraya toplamaya başlamıştır. Bu kişilerin arasındaki bir isim  Joseph Saddler’dır yani namı diğer “Flash” iken diğeri ise R & B yıldızı ve Sugarhill Records’un sahibi Sylvia Robinson’dur. 

Robinson’un New Jersey’de bulduğu Wonder Mike, Master Gee gibi yetenekler ile kurduğu grup olan Sugrahill Gang’den ilk rap şarkısı olarak nitelenen Rapper’s Delight single’ı 1979 yılında yayınlanırken onu takip eden bir diğer mihenk taşı da 1982 yılında hayatımıza giren Grandmaster Flash and the Furious Five’dan The Message albümü olur ve artık bir tür olarak hiphop ayaklarının üstünde durmaktadır.


1980’lere gelindiğinde müzik turları türün bütün Amerika’ya yayılmasında çok etkili olur ve bu turlarda birçok yeni yıldız grup ya da MC hiphop tarihindeki yerlerini alırlar. Örneğin Kurtis Blow ve the Fat Boys’un headline olduğu Fresh Fest’te öyle bir ekip ortaya çıkar ki 80’ler ve 90’ların ilk başlarını domine edecektir. Bu ekibin adı RUN DMC’dir. Aynı şekilde bir diğer 80’ler ve 90’lar başat aktörü Beastie Boys’da 1986 yılındaki Madonna’nın Virgin Tour’undaki “Fight For Your Right” single performansı ile rap’in vazgeçilmezleri arasına girecektir.


Takvim yaprakları 1980’lerin sonunu gösterdiğinde ise Amerika’daki azınlıklara yapılan haksızlıklar bir kez daha patlak verecek ve Kaliforniya’da başlayan olaylar bütün ABD’yi etkisi altına alacaktır. Bu arkaplanı kendisine kumaş eden hiphop ise artık funk ve soul tınılarından sıyrılıp daha karanlık bir yere, Gangsta Rap’e yönelecektir.

Dönemin startı Ice- T ile verilecek ama tam anlamı ile Compton Town’dan çıkan ve Dr Dre’nin de içinde olduğu “Straight Outta Compton” albümü ile başat konuma gelecektir. Public Enemy’nin 1988 yılında yayınladığı “It Takes A Nation to Millions to hold us back” albümü lirik mefhumunun türde ne denli önemli olduğunu türün takipçilerine bir kez daha hatırlatacaktır. 

MTV’nin değişen yayın stratejisi 90’lı yıllardaki müzikal ruh halini derinden etkileyecek ve rap kendisine çok daha büyük bir oyun alanı bulacaktır. De La Sol, Naughty by Nature ve Dr Dre gibi yıldızlar 90 yılların en başlarının yeni sesleri olarak sahnedeki yerlerini alırken Beastie Boys ve RUN DMC gibi aktörler ayrıca üretimlerine devam edeceklerdir.

Tabii 90’lar dönemi özellikle gangsta rap alt kolunun gelişimiyle tanınır. Protest ve agresif liriklerle bezeli bu tarz, dostlukların yerini giderek artan tartışmalara, "En iyi, gerçek hip-hop kimin?" sorularına ve sonrasında kendini bölgesel gruplaşmalara bıraktı. Bu dönemin en belirgin ve etkileyici olaylarından biri, East Side ve West Coast arasındaki çatışmalardır. West Coast'un başında Tupac (2Pac) Shakur varken, East Coast'ta The Notorious B.I.G. (Biggie Smalls) ön plana çıkıyordu. Bir zamanlar yakın dost olan bu iki sanatçı arasındaki kavga sonrası alevlenen kaos, diss track'lerle alevlendi.

Dünyayı kasıp kavuran hit parçalar, batı yakasının yükselişi ve plak savaşları başlıyor. Endüstriyi alevlendiren bu atışmaların perde arkasında karanlık olaylar da dönüyordu ki, bu dissleşme süreci bir süre sonra her ikisinin de şüpheli koşullar altında ölümüyle sonuçlandı. 90’ların sonu, iki büyük sanatçının cinayete kurban gitmesi dışında, yine bu ikilik etrafında endüstriyi şekillendirmeye devam etti. Batı yakasında Death Row bünyesinde Snoop Dogg, Ice Cube, Eminem, Dr. Dre gibi isimler öne çıkarken; doğu yakasında Puff Daddy, Nas, Mobb Deep, 50 Cent, Jay Z, MF Doom gibi büyük isimleri bünyesinde bulundurdu.

Hayat bazen tesadüfleri seviyor, hem de çok. Sadece bir demo CD'si ile sarışın çocuk Eminem'i tanıdığımızı düşününce buna daha çok inanmaya başladım. O dönemde, pek de güzel geçmeyen günleri, Eminem'i Detroit'ten çıkartmaya yetmiyordu. Detroit'ten Los Angeles'a ikinci olmak için gitmediğini hepimiz bilsek de, rap olimpiyatlarında gerektiği başarıyı tam gösterememişti. Ama aralarda bir yerlerde Dr. Dre bu ışığı gördü ve belki de o dönemde inanması zor olan bir birlikteliği, ömür boyu süregelecek dostluğa doğru yelken açtı. Sonrasında yaşananlara hepimiz şahidiz; seveni kadar sevmeyeni de olan lirikalite ve flex ustası Eminem, son 20 yılın müzik tarihinin mimarlarından biri.

Rap müziğini o dönemlerde iki kişinin beraber yapması pek fazla görülmezdi ki, 1990'ların sonları ve 2000'lerin başlarında, OutKast (André 3000 ve Big Boi) buradaki boşluğu gördü ve hip-hop dünyasında kendilerine özgü bir yer edindi. İki kişi beraber ne kadar farklılık ortaya koyabilir sorusuna cevap olarak, onların benzersiz tarzı ve yenilikçi müziği, bu dönemin en etkileyici ve unutulmaması gereken kişilerinin arasında yer aldı.

Hip-hop müziğinin ticarileşmesi ve popüler kültürdeki yerini sağlamlaştırmasının yanı sıra, bu sürecin gölgesinde kalan ama aynı derecede önemli olan bir başka yönü de var. Bu, sayıların ve satış rakamlarının ötesinde, derin ve etkileyici sanatsal ifadelerin önemini hatırlatıyor.

Özellikle East Coast kökenli, daha dokunaklı ve ağırlıklı bir yaratıcılık sürecini temsil eden sanatçılar arasında MF DOOM dikkat çekiyor. New York kökenli bu efsanevi rapçi, maske takarak gizemli bir karakter yaratıyor ve karmaşık lirikleri, deneysel beatleriyle hip-hop'ın derin ve sanatsal yönlerini vurguluyor. Maskenin altında kim olduğunu merak etmemiz ve çizgi romanlardan çıkmış bir karakter gibi davranması, onun ticari başarıdan ziyade sanatsal bütünlüğe odaklandığını gösteriyor.

MF DOOM, hip-hop'ın gizemli ve sanatsal ruhunu temsil ederken, Jay-Z'nin hikayesi bize başka bir ilham veriyor. Jay-Z, sokaklardan çıkıp zirveye ulaşan bir efsane. Onun müziği, sadece ritim ve kafiye değil, hayatın kendisi. 90'larda ve 2000'lerin başlarında, Jay-Z'nin her bir sözü, kendi hayatından bir parça gibi gelir; zorlukları, başarıları ve sokakların hikmetini anlatır. Ve iş dünyasındaki başarıları? Bu adam sadece bir rapçi değil, aynı zamanda bir vizyoner. Jay-Z, hip-hop'ı sadece bir müzik türünden çok daha fazlası yaparak, onu güçlü bir kültürel ve ekonomik etkinin merkezine taşıyor. Yaşayan en zengin sanatçılardan olan Jay-Z’nin hikayesi, müzikle hayallerin nasıl gerçeğe dönüşebileceğinin canlı bir örneği.

2000'lerin başlarında, hip-hop müziği ve kültürü, MTV ve müzik klipleri aracılığıyla geniş kitlelere ulaşmada büyük bir sıçrama yaptı. Bu dönemin en etkileyici figürlerinden biri olan 50 Cent, 2003'teki "Get Rich or Die Tryin'" albümüyle listelerde damga vurdu. Sert, sokak tarzı lirikleri ve akılda kalıcı beatleriyle, özellikle "In Da Club" gibi hitleri sayesinde, 50 Cent  tüm dünyada geniş bir dinleyici kitlesine ulaştı.

MTV'nin bu süreçte oynadığı rol büyük: İnsanlar o dönemi müzik klipleriyle beraber hatırlıyor. Hem de bir yandan bu platformlar 50 Cent gibi sanatçıların sadece müzikal yeteneklerini değil, aynı zamanda görsel ve kültürel ifadelerini de görmemize olanak sağladı.

Bu  2000’ler aynı zamanda, Kanye West'in yükselişi, hip-hop'ın görsel, müzikal ve moda dönüşümünün zirve noktalarından birini temsil ediyordu. Kanye, müzik videolarını sanatsal ifadesinin ayrılmaz bir parçası olarak kullandı, böylece hip-hop'ı hem müzikal hem de görsel bir sanat formu olarak ilerletti. Ancak 2006 ve sonrasında müzik endüstrisinde bir durgunluk yaşanmaya başladı. Bu dönemde, Kanye West gibi sanatçılar, müzik endüstrisinin değişen dinamiklerine uyum sağlayarak, hip-hop da köklerine geri döndürmeye başladı. Kanye'nin "Graduation" albümü ve özellikle “Stronger” gibi şarkıları ve bu şarkıların görsel tasvirleri ve sanatçının dönemsel değişimlerini bir alter olarak sunarak hem deneysel bir çalışmaya imza atıyor hem de sanatçının müzik endüstrisinin değişen dinamiklerine nasıl uyum sağladığını ve yarattığı bu yol ile hip-hop'ın köklerine nasıl geri döndüğünü gösteriyor. Kanye'nin bu dönemi, aynı zamanda moda dünyasına damga vuracak urban culture dediğimiz sokak ve modayı bir araya getiren öncülerden biri oluyor. Bu multidisipliner bakış açıyı, Kanye'nin sadece bir müzik ikonu değil, aynı zamanda çok yönlü bir kişilik olarak tanımamıza yardımcı oluyor.

 2010 sonrası Hip-Hop elbette 90'lar ve 00'lerin dostluk, çeteler arasında yaşanan savaş, gerilim ve eski tarz, analog müziğinin daha modern, sentezleyicilerin ve drum-kitlerin daha endüstriyel olmasıyla günümüz teknoloji çağına ayak uydurması ve bunu kullanabilmesiyle tanıtılabilir.

Elbette müzik estetikselliği açısından tartışmaya açık, beğenilere göre sınıflandırılmaya müsait bir old’ & new’ school hip-hop tartışmasının da önünü alevlendiriyor bu yıllar, normal.

Yine de rap dünyası, 2010'dan günümüze klasik tarzda olanı bırakıp, yeni alt türlerin yükselişine, çığır açan sanatçıların ortaya çıkışına ve sound'unun sürekli gelişimine bizi tanıklık ettirdi, ki değişen dünyada, müziğin hatta en önemli türlerden birinin de değişmeye açık ve teknolojiye ayak uydurması gerekir…

Trap kültürü ve kültürün Hip-Hop'a dahil oluşu;

On yılın ilk yılları, geleneksel rap'ten daha eklektik ve deneysel bir sese geçişe işaret ediyordu. Kendrick Lamar ve J. Cole gibi sanatçılar, içe dönük şarkı sözlerini ve sosyal bilinçli temaları ön plana çıkarardılar. Old-School olandan uzak bu tavır, ağır vuruşlar ve benzersiz seslerle karakterize edilen trap müzik dalgası, Future ve Gucci Mane'nin çalışmalarıyla ivme kazandı.

Kendrick Lamar ve J. Cole gibi sanatçıların lirizm ve hikaye anlatıcılığına odaklanarak ortaya çıkmasıyla rap'te yeni bir döneme tanıklık ediliyor; Lamar'ın "Good Kid, m.A.A.d city" ve J. Cole'un 2014 "Forest Hills Drive" adlı eseri ana akım ticaricilikten ayrılışı ve türün köklerine dönüşü sergileyen dönüm noktaları olarak karşımıza çıkıyor. Eş zamanlı olarak 'trap', Gucci Mane ve Waka Flocka Flame gibi sanatçılar aracılığıyla ilgi görmeye başlarken, dönemin baskın trap dalgasının temelini oluşturdu.

'Trap' ile yeni bir soluk, yeni bir ses ve yeni bir sahne.

2010'ların ortası Migos ve melodik trap tarzıyla tanınan Future ile geldi. Migos'un; "Young Rich Niggas" veyahut "No Label" gibi albümlerini, Future'un ise "DS2" gibi işlerini bu orta 2010 kısmına, omurgasına ekleyebiliriz. Ayrıca bu dönem, Amerika Birleşik Devletleri dışındaki sanatçıların da trap'in imzasını taşıyan kültürünü bünyesine katmasıyla trap'in küreselleşmesine, Avrupa ve Afrika'ya doğru lineer bir çizgiyle ilerlemesiyle ivme kazandı. Birleşik Krallık'tan kaliteli bir sanatçı olan Skepta, trap unsurlarını benimserken, Fransız rapçi MHD, trap'ten ilham alan parçalarıyla Afrika'ya uzanırken, Travis Scott ve Lil Uzi listelere hükmetmeye çoktan başlamıştı…

2017 sonrası tür miksleri, yeni yüzler ve karakterler.

Soundcloud aplikasyonu ile çıkan, “herkes rap yapabilir” etiketi genellikle siyahi abilerimizi çok etkiledi. Belki de ilk etapta kimse buranın müzisyeni olmak istemese de, bir çağ başlamıştı, “Soundcloud” çağı. 

Geleneksel müzik dağıtımını bozarak bir grup genç sanatçının bağımsız olarak ortaya çıkmasıyla hareketlenen bu yer; dönemin simgesel figürleri, yakın zamanda vefat etmiş XXXTentacion ve Lil Peep gibi rap abilerinin saf duyguyu trap ritimleriyle birleştiren, emovari yeni bir rap dalgasını tanıttı…

Eş zamanlı olarak Drake ve Cardi B gibi köklü sanatçılar da tür çizgilerini bulanıklaştırarak rap kompozisyonlarına Pop, R&B ve Latin etkilerini dahil ettiler. Cardi B'nin "Bodak Yellow" ve Drake'in dengeleri değiştiren albümü "Scorpion" bu trendin örneklerinden diyebiliriz.

Evet, hip-hop değişmişti, ama bahsettiğim gibi, değişmek kaçınılmaz olandır.

İçinde bulunduğumuz çağda rap, küresel etkilerin eridiği bir pota haline geldi. “Burna Boy” gibi sanatçıların örnek aldığı Afrika ritimleri ve melodileri türün ayrılmaz bir parçası haline gelirken, “Bad Bunny” gibi Latin sanatçılar, rap dünyasının önde gelen isimleriyle işbirliği yaparak dilsel ve kültürel engelleri daha da yıktı. Chicago'da ortaya çıkan ancak uluslararası ilgi gören ‘tatbikat müzik sahnesi’, özellikle Pop Smoke'un ölümünden sonraki başarısı sayesinde ham, agresif bir sesi ön plana çıkardı.

Rap'in 2010'dan bugüne evriminin inceliklerini araştırırken, türün yalnızca değişen müzik ortamlarına uyum sağlamakla kalmayıp aynı zamanda bu değişimlere yön verdiğini de görüyoruz. Soundcloud'un yeraltı hareketlerinden trap'in ana akım hakimiyetine ve küresel etkilerin sürekli harmanlanmasına kadar rap, dünya çapındaki sanatçıların seslerini ve deneyimlerini yansıtan dinamik ve dirençli bir güç olarak duruyor. Türün kültürel ve dilsel sınırları aşma yeteneği, gelecek yıllarda da geçerliliğini ve etkisini sürdürmesini sağlayacacak olmasını, kişisel olarak başka türlere daha fazla hakim olsam da, kaçınılmaz ve gerçek buluyorum.  

 

50.YILIN KUTLU OLSUN MÜZİK TARİHİNİN DİNAMİK TÜRÜ.

Bloga dön

Yazar

Ahmethan Vural - Yunus Emre Ozan - Sami Ayoğlu