Hikaye, bir şarkının, hem de gerçeklerinden.
Beatles hayranı, daha 19'un başlarında olan, bir aşkın batımında, birinin doğuşunda olan Justin Hayward; bir konser dönüşü, sabahın 5 sularında 12 telli gitarıyla bir grubun gidişatını, imza şarkısını yazarak kaderini değiştirdi.
1960'ların ortaları geçince İngiltere'nin nezih gruplarının etkilendiği Amerikanvari Rock&Roll kendisini uyuşturucuların yahut dönem düşüncelerinin etkisine bıraktı; Psikedelik Rock müziğe. Yine de bu etkiye, karaktere geçiş süreci sancılı ve zordu, The Moody Blues bunu başarabilen sayılı gruplardan biri oldu.
1964'te çıkartıkları, "Go Now" ilk albümleri ve ilk çıkışları olmuştu ancak menajerlerinin ortadan kayboluşu, parasız ve kimsesiz kalmaları ardından da kurucu üyesi, lead vokalleri olan Denny Laine'nin gruptan gitmesiyle ortada kaldılar...
Bahsettiğim gibi o dönem henüz 19 yaşında hevesli ve ateşli olan Hayward; değerlendirmesi için sesini, "The Animals" grubundan Eric Burdon'a göndermiş, Eric ise bu sesi eksik grup üyesi, dağılma sürecinde olan The Moody Blues'un kurucu üyesi ve klavyecisi Mike Pinder'a gönderdi. Eric hem grubu hem de Justin'i sonsuza dek değiştireceğini asla tahmin edemezdi...
Grubun analog synthesizer'ı keşfetmesi ve bu sesi Pinder ile şarkılara ekleyip kullanması, Justin'in şarkı yazma yeteneğiyle birleşince ortaya ilginç bir güç çıktı.
Bir konser dönüşü sabahın beşinde kuş sesleri arasında yatağında uzanırken, grubun en sükse sağlayan şarkısını besteleyen Hayward, grubun davulcusu Graeme ile derme çatma bir evde yaşarlarken o anları şöyle anlattı;
“O dönemde Moody Blues‘da sadece ben ve Mike şarkı yazıyorduk. Arkadaşlarım benden bir gün sonraki prova için bir şeyler bekliyorlardı. Bir aşk ilişkisinin sonunda, bir diğerinin başındaydım. Duygularımı anlatacak bir metafor düşünürken bir kız arkadaşımın bana daha önce hediye ettiği beyaz saten yatak örtüsü aklıma geldi, valizimdeydi ve Graeme ile yaşadığım bu evde kullanmayı düşünüyordum. Çok romantiklerdi ama hiç kullanışlı değillerdi. Sabaha karşı şarkının ana yapısını bitirdim ve o gün provada arkadaşlarıma çaldım. İlk başta pek heyecanlanmadılar; Mike bir daha çalmamı istedi ve ilk mısrayı tekrar çaldım, o da Mellotron’da nakaratı tekrarladı. Bir anda herkes şarkıda oynayacağı rolü anlamıştı.”
Kaydedilen yerde, "Nights in White Satin" grubun ne olduğuna şaşırdığı, garip ve eşsiz bir şölene dönüşüverdi. Bir şiir ile tamamlanan şarkı tam 7.5 dakika sürüyordu. Şarkının ayrı olarak kaydedilen uzun orkestrasyon bölümleri aslında hiç var olmayan ve sadece bu kayıt için bir araya gelen Londra Festival Orkestrası tarafından çalınmıştı. Gene de şarkının gövdesini oluşturan orkestral sound, Mike Pender’ın mellotronundan geliyordu. Dönemin rock türünün en güzel örneklerinden biri olan şarkı, grubun “Days of Future Passed” adlı ikinci albümünün merkezini, benliğini ve karakterini oluşturdu, kısaca The Moody Blues'u.
Bir bestecisi düşünün, kendisini bile ağlatabilen...
Justin Hayward bu şarkıyı sahnelerde, izlediğim konser videolarında gözlerinden yaşlar akarak söylüyor, ki grup üyelerinin, arkadaşlarının ölüşüyle yalnızlaşan Hayward bunu hak ediyor. Yine de her şey bu liriklerin, bestenin ve Justin'in yaşadığı dramatik aşk üçgeninde dönmüyor. Biz, biz insanlar kendimizden bulduğumuz sesleri, yasları ve yaşanmışlıkları benimseyerek, biraz da esneyerek derin nefesler alarak benimsiyor, kabulleniyor ve seviyoruz. Grubun her üyesinin katkısı, orta bölümdeki yan flüt için Ray Thomas'ın her şeyi geride bırakarak, içimize sadece flüdün notalarını kattığı yer, John Lodge'un bas gitar riffleriyle harmanlanınca böylece ustaişi olan, benim gibi bir gencin, henüz Justin Hayward'ın yaşının bir tık ilerisinde, aşk oyunlarına adım atmış biri için unutulmaz oluyor.
Nights in White Satin bir aşkın, geride kalanların ve üretmek isteyen bir gencin hikayesi.
Kaynakça:
* Hughes R, The Story Behind The Song: Nights in White Satin by The Moody Blues, Ağustos 2017, V.Victor Mori, Yeşil Gazete
* Wikipedia 'The Moody Blues, Days of Future Passed"